Tuesday, August 12, 2014

Kavala'ya Thasoss'a 1-2

Grek salad :) 
Anlatmazsam olmaz... Yazmazsam hiç olmaz.
Tatilden dün döndük.. Hemen oturdum bilgisayar başına. 
Nasıl karar verdik Yunanistan tatiline? Araba ile sınırı nasıl geçtik? Yol ne kadar sürüyor? Kavala nasıl bir yer? Neler yedik, neler içtik? Hepsi burada.. Gelin gelin, dinleyin... 

Ailecek tatile gidilecek, acaba nereye gitsek, oraya mı buraya mı? Tabiki ilk seçenekler Bodrum, Çeşme, Kaş, Dalaman düşün dur, düşün dur.. İşin içinden çıkamıyoruz. Bir yaşındaki minik Sarp'ımızla seyahat edeceğimiz için otelin konforu, kumsalı var mı, denizi kumlu mu taşlı mı, arabayla gitsek yol kaç saat sürecek, uçakla kısa sürecek ama araba kiralamak lazım ki bebekle sefil olmayalım gibi sorular kendi kendini yedi bitirdi, imha etti veeeee.. 
Tam 6 yıl önce ki Yunanistan seyahatimi hatırladım birden. Temmuz ayıydı. Kavala'da Avrupa Genç Parlamenterler konferansları düzenleniyordu, bende bir öğrencime eşlik ediyordum. Daha adımımızı otele atar atmaz, yanıma yaklaşan organizatörlerden biri dedi ki: 
-Öğrencin 8 gün bize emanet, onu deli gibi çalıştıracağımıza emin olabilirsin.
- Nasıl yani? E ben?
-Akşamları 5'ten sonra görüşebilirsiniz ancak.. Sen de bu arada Kavala'nın plajlarının tadını çıkarmakla başlayabilirsin.. 
Böylece tam 8 gece 9 gün Kavala'yı enine boyuna keşfetme şansım olmuştu. 
Orada geçirdiğim güzel günler, anılar, muhteşem yemekler birden düşünce aklıma 'Haydi' dedim. 'Gidiyoruz'. 
Bu arada sosyal medyaya Kavala'nın ve Taşöz'ün muhteşem plajlarından resimler koyanlar da beni iyice heyecanlandırmıştı. Özellikle Ramazan Bayramı'nda turist akınına uğradı Thassos ve Kavala. Çeşme ve Bodrum'dan artık fenalık geldi bir çok insana. Yerlileri şikayetçi, oraya giden tatilciler kalabalıktan, restoranlara 2-3 hafta önceden rezervasyon yaptırıp yedek listede kalmış olmaktan şikayetçi, plajlara bile rezervasyonla giriliyor sanki başka tatil mekanı kalmamış gibi. İyisi mi, bu insan güruhu oralardan sıkılana kadar, başka yerler keşfetmeye devam etmek.. 
Gelelim bir Yunanistan tatili için yapmanız gerekenlere....

İLK ADIM: 
Önce arabamıza triptik belgesi çıkartmak ile başladık. Seyrantepe'de ki Turing'e gittik, hatta kucağımızda bebek ile saat 16.30'da 'eyvah yetiştik mi acaba?' derken içeri girmemiz, bomboş gişeye para ödeyip çıkmamız toplam 10 dakika sürdü. 
Ruhsat sahibi her kim ise ona uluslararası ehlliyet çıkarılıyor. Bir de arabanıza uluslararası sigorta yaptırıyorsunuz. Hepi topu 300-350 Tl'ye işlem tamam. Bundan sonra tek yapacağınız şey bavulunuzu hazılayıp, arabanızın bagajına yüklemek. (Tabi vizeniz olduğunu varsayıyoruz, biz her seferinde senelik vizeler talep ettiğimiz için pasaportumuz her an damgalanmaya hazır.) 

İKİNCİ ADIM: 
O akşam eve gelir gelmez, hemen booking.com sitesinden otellere bakıyoruz. Daha önce kaldığım otel Kavala'nın tepelerinde manzaralı bir oteldi fakat taksiye bağımlı kalmıştım. Kavala'nın içinde, ve dışında da çok güzel tesisler var. Hatta bir ara Thassos Adası'nda kalmayı bile düşündük, orada da mis gibi sulara kıyısı olan tesisler, villa tipi oteller mevcut. Tamamen sizin zevkinize ve tatil anlayışınıza kalmış. Biz Kavala'nın tam merkezinde ki bir otelde karar kıldık. Nasıl olsa altımızda araba var, ve her gün farklı plajlara gideceğiz. Akşamları da Sarp uyuduktan sonra rahatça dışarı çıkıp pusetle salına salına gezebilmemiz açısından merkezde kalmamız startejik bir hareketti. Arka sokakta ki Carrefour market ise Sarp'a mama takviyesi gereken anlarda imdadımıza yetişti. 

ÜÇÜNCÜ ADIM: 
Pasaportları ve bavulu çantaya attığın gibi Edirne istikametinden yola çıkış. 
(Araba tercih etmeyecek olanlar için Metro, Ulusoy gibi otobüs firmaları da sizi Alexandrapoli ve Kavala'ya kadar götürüyor..) 

Sarp'ın uyanma, süt içme saatlerini göz önünde bulundurarak 05.30'da yola çıktık. Sabah 10.30'da yani tam 5 saate Kavaladaydık. Buna Duty Free molamız da dahil. 
Zaten Yunanistan dediğin Tem'in devamı farz edin,  yollar kaymak gibi, su gibi akıp geçiveriyor. İpsala'ya geldiğimizde önce arabanın belgelerinin kontrolü, ardından pasaport kontrolü derken kendinizi Meriç Nehri üzerinde buluveriyosunuz. Bir nehir düşünün ki parmaklıkları Kırmızı-Beyaz iken birden Mavi-Beyaz'a bürünüyor. Türk bayrakları Yunan bayraklarına dönüşüyor. Üniformalarıyla nöbet tutan askerlerimize selam çaktıktan saniyeler sonra da Yunan askerlerini selamlıyoruz. 
Veeeee καλημέρα (Kalimera) ..
Yol hiç sapmadan devam ediyor, sağ tarafta yol boyunca (belki kilometrelerce) dağların eteklerinde ki Türk köylerini görüyoruz, her birinde tek minareli birer cami. Yan yana konuşlanmış onlarca Türk köyü.. Aralara serpiştirilmiş -camisiz, bu kez kiliseli- Rum köyleri görüyoruz. 
İşte bu kadar iç içeyiz, işte bu kadar kardeşiz diyorum içimden. 
Ve Dido Satiro'nun romanı geliyor aklıma, savaştan dolayı dağ bayır ve tarlalar boyunca kaçarken bu köylere sığınan ve birbirini koruyan, kollayan, saklayan kardeş halkların hikayeleri.. 
Hayaller kuruyorum, önünden geçtiğimiz köyden bir kızı, yan köyden birine aşık ediyorum, onları gizli gizli buluşturuyorum.. 
Su gibi akıveriyor yol.. 
Xanti (yani İskeçe) ve Alexandropoli' yi (Dedeağaç) geçtikten sonra tabelada Kavala okunu görüp sapıyoruz. Sınırdan sonra aşağı yukarı 1 saat otobanda gittikten sonra Kavala bizi selamlıyor. 
Kavala dediysem, İzmir'den hallice. 
Selanik'te de, kavala'da da aynı hisse kapılıyorsunuz. Gözlerimi kapasam kendimi İzmir'de, Ayvalık'ta, Altınoluk'ta hissedeceğim, kokusu bile aynı toprakların. 
Nasıl farklı olsun ki hava aynı hava, güneş aynı güneş, tarla aynı tarla, deniz aynı deniz iken. 
'Balıklar ve Kuşlar' diyorum... Aramızda en özgür olanımız onlar. Vizesiz, dertsiz, tasasız bir o kıyıya bir diğerine özgürce seyahat edebiliyorlar. 
Kavala'ya varır varmaz merkezde ki otelimize yerleşiyoruz, 6. katta odamız. Manzaramız Kavala Şehri, kalesi, su kemerleri ve Liman.. Thassos'a gelip giden feribotları izliyoruz balkonumuzdan. 
Sarp'ın yatağını da balkon kapısının önüne çekiyoruz ki aile boyu manzaramız martılar olsun, deniz olsun, kordon boyunda ki palmiye ağaçları olsun. 
*
Ve başlıyor tatil. Kavala'nın görülecek plajı çok. Kalamitsa, Iraklitsa, Rapsani, Tosca, Palio, Periagli plajlarının yanı sıra 15-20 kilometre uzağında ki Ammolfoi. Özellikle sonuncusu en meşhur plajlardan biri.
Bizim için ise ilk istikamet 2-3 kilometre ötesinde ki Batis Beach. Yukarıda saydığım dünyanın en güzel sularına ve en el değmemiş doğal kumuna sahip plajlar arasında ki tek paralı olanı. 
Korkmayın ama.. Giriş sadece 1 Euro.. Batis'in içinde, barı, kafesi, tavernası, havuzu her şeyi var. Berrak bir su, altın kumlar... Hepsi hepsi... 
Diğer doğal plajlara göre daha eğlenceli, müziği harika... Çocuklar için ayrı oyun alanı, içinde oyuncaklar, tahtravalliler olan bir çocuk havuzu var. İçerisinde ki restoran 'Elio' da en lezzetli Deniz Levreğini, güveçte Symirna (İzmir) Köfte'yi, en güzel Grek Salata'yı, en leziz mezeleri yiyip içebilirsiniz. 
Mezelerin tanesi 3-4 Euro, deniz balıklarının kilosu Türkiye'de olduğundan hayli ucuz... Plaja getirdikleri Frappe'ler, Grek Coffee'ler de bir harika... 
Kavala'ya ilk kez gidiyorsanız yukarıda ismi geçen plajları yarımşar gün deneyin derim. 
Bizim ısrarla Batis Plajı'nda karar kılmamızın sebebi yine 1 yaşında ki bebeğimizin rahat hareket etmesi içindir. 
*
Plaj sefanız bittiğinde bir yarım gününüzü de mutlaka Kavala'yı gezmeye ayırın derim. Su kemerleri, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın evi, aş evi ve medresesi ise gezilmeye değer, son 10 yıldır Kavala'nın en kaliteli oteli olan Imaret Otel işletiliyor. Yani bir Osmanlı medresesinde kalmak isterseniz de oteliniz bellii... Imaret. 
Kavala'nın sahile paralel giden ve birbiri ile kesişen minik sokaklarıda kaybolup biraz alışveriş bile yapabilirsiniz. No:19 isimli kahvesinde yer bulabilirseniz bir Buzlu Kahve de bizim için devirin. Bu sokaklarda dolaşırken karşınıza birbirinden nefis fırınlar çıkacak. 
Abartmıyorum. Her biri muhteşem börek, çörek, ekmek, puaça, simit (onlar da gevrek mi diyordur acaba:) ), ve kurabiye ile bezenmiş fırınlar. 
Yunanistan'ın gerek tavernaları, gerek fırınları gerekse kordon boyu kafelerinde ki çok lezzetli dondurma ve waffle ları sayesinde göbeği şişirip gelmeniz kuvvetle muhtemel. (Ben iki gündür korkudan tartıya çıkamıyorum mesela) 
*
Gelelim Kavala'nın merkezinde ki restoranlar, en meşhur iki tanesi yan yana.. Biri Panos Zafira ve diğeri onun komşusu ama ismini telafuz edemediğimiz sarı tenteli restoran. İkisinde de Türk garsonlar tarafından karşılanıyorsunuz, önünüze Türkçe menüler geliyor. Mezeler muhteşem. Uzo muhteşem. Vaktiniz var ise iki restoranı da deneyin. Eğer tek bir şansınız var ise ben hakkımı Panos ve Zafira'dan kullanıyorum. Kalamar dolmasını, mideyeli pilavını, fırında közlenmiş patlıcanlarını yiyin yiyin yiyin... 2 kadeh te uzo tokuşturmayı ihmal etmeyin. 
*
Veee Thassos. Türkçe'de Taşöz adası diyoruz kendisine. 
Kavala'nın limanından her sabah 7, 9, 12 gibi saatlerde feribotlar var. Giderken Eskihisar feribotu gibi  üzeri açık bir feribotla gidip, dönüşte ise Bandırma İdo'su gibi arabayı park edip salonda oturmalı bir feribot ile geri döndük. 
Gidiş, dönüş için arabaya 50 Euro ödedik, eğer yaya olarak gidiyorsanız tabi ki çok daha hesaplı. 
Yol 75 dakika sürüyor. Feribota bindi-indi 1.5 saat diyebiliriz. 
İner inmez arabanın burnunu 30 kilometre uzakta olan, adanın diğer tarafında ki 'Golden Beach'e çevirsek te.. Yol üzerinde yeni açılmış 'La Scala' yı görüp orada duruyoruz. Thassos'un da müthiş plajları var. Golden Beach, Aliki ve Marble Beach en popüler olanları. La Scala ise yine sazlı sözlü kafeli barlı eğlenceli olan plajlarından. Kumunun bir bölümü bembeyaz mermer tozundan. Giriş ücretsiz, sadece içeride yediklerinize ücret ödüyorsunuz. 2 Euro'ya kahve, 0.50 cent'e su içiyorsunuz, yine çok uygun fiyatlar. Plajın yemekleri ise Yunanistan'ın her köşesinde olduğu gibi çok çok çok güzel.
Akşam 18.15 feribotuna kadar ada bizim. Yerel bir marketten şekerleme, reçel gibi ada yapımı bir şeyler buluyorum. Ada hayatı güzel hayat. Kokusu güzel, havası güzel, insanı güzel.
Santorini ve Mykanos gibi daha turistik adalarda bu keyfi alamıyorum ben. Ada dediğin huzur dolu olacak. Kaş'tan geçtiğimiz Meis adası da öyle mesela, kendi halinde, şipşirin, bozulmamış, köhne dükkanlar... vesaire. 
Kavala'da dolu dolu 5 gün geçiriyoruz. Erken dönmemiz gerekince Selanik programımız iptal oluyor. 
Daha önce 2 kez gittim Selanik'e ve Atam'ın evine. Kavala'dan 45 dakika sürüyor yol. 
Ve Serres (Serez). Yazmakta olduğum romanın bir kısmının geçtiği yer. Gidemiyoruz. 
Aklım kalıyor. Bir daha ki sefere artık.. 
Bir ay sonra tekrar gitmeye niyetleniyoruz. Tadı damağımızda kaldı. 
Yediğimiz yemekten içtiğimiz suya kadar. 
Yunanistan'ı seviyoruz biz. Yine, yine, yine gitmeli insan... 
Merak edenler için bir kaç video derledim, buyrun izleyin.. 
Yolunuz düşecek olursa, bizi anın, gökyüzüne doğru iki selam çakın, biz alırız o selamı.. 

Sevgiler... 
irem

İşte bizim resimlerimizden oluşan bir video:  http://flipagram.com/f/GpGlMB7sby   
Kavala'da ki su kemerleri... http://youtu.be/6RvvA8tpTWk
İpsala Sınır kapısından vatana giriş... http://youtu.be/DFC1GjUM0Ks
Kavala şehrinden çıkış ..ç http://youtu.be/ERbq9z_W2wc













No comments:

Post a Comment